Sunay Akın
Nazım Hikmet ve Çanakkale
11 Mart 2022 19:38
Tam sırası işte!.. Kimsecikler yokken ortalıkta eline bir taş alır ve olanca
kuvvetiyle pencereye doğru fırlatır… Eyvah!.. Hiç düşünmediği, daha doğrusu, küçük
aklıyla hesaba katmadığı bir şey olur o an; kırılan camın çıkardığı ses, başına toplar
evdeki herkesi. Başını omuzları arasına gömmesine neden olan şaşkın ve bir o
kadarda kızgın bakışlar altında, dokunsanız ağlayacaktır neredeyse…
“Neden kırdın camı?”
Çocuk, şu yanıtı verir yutkunarak:”Camdan bir uçak yapmak için!”
O gün, kırık cam parçalarından yapmak istediği oyuncak uçak kadar berrak ve
yalın düşlerinden dolayı hayatı boyunca yargılanacak olan Nazım Hikmet’in, ilk
sorgu günüdür. Şairin, on üç yaşında yazdığı bir şiirinde, uçağın camdan
yapılmadığını öğrendiği anlaşılır:
Gökyüzünde tayyareler uçurtan
Denizlerin altında taht-el bahir yürüten
Benim öz babam çeliktir
Şiirin yazıldığı 1915, uçakların ve denizaltıların ilk kez kullanıldığı Birinci
Dünya Savaşı’nın başladığı yıldır. Aynı yıl, Çanakkale’ye gelen “yedi düvel” hiç de
beklemediği bir direnişle karşılaşacak ve bu savaşta Nazım Hikmet, çok sevdiği
dayısını kaybedecektir… Şair, şu dizeleri yazar, şehit dayısının ardından:
Bana ali fedakarlık dersleri hep veren
Vatan için feda-yı can etmenin
Usulünü öğreten
Millet için ölmenin
Büyüklüğünü telkin eden
Nazım Hikmet’in yaşamında apayrı bir yeri vardır Çanakkale Savaşı’nın.
Emperyalizme karşı direnen nice insanın can verdiği günlerde, Nazım Hikmet de
Bahriye Mektebi’nin sınavına hazırlanmaktadır. Bir gün, Coğrafya dersine yardımcı
olur diye, babası büyük bir harita getirir eve. Şair, ilk şiirlerini yazıyor olsa da, son
çocukluk dönemini yaşadığı için oyundan henüz vazgeçmemiştir. Kız kardeşiyle
paylaştığı odanın halısını kaldırır ve haritaya bakarak Çanakkale Boğazı’nı yere
çizdikten sonra yedi yaşındaki Samiye’ye seslenir: ”Haydi, geç karşıma da savaşalım
seninle.”
Binlerce insanın kırıldığı Çanakkale, bir oyun alanına dönüşmek üzeredir, iki
çocuk arasında…
Ağabeyinin davetini kabul eden Samiye Hanım’ın parlak bir fikir gelir aklına;
babasının çalışma masasının üstünde, bir çubuğa asılı duran kurşun kalem vardır!..
Hemen onu getirir ve bir oyuncak keşfetmenin mutluluğuyla haykırır: ”İşte, bu da
benim vincim oldu.”
Nazım Hikmet, kardeşinin elindeki kalemden ayıramaz bakışlarını. O an, bir
oyuncak olarak algılasa da, kalemin gücüne ilk kez tanık olmaktadır!
Samiye Hanım, ağabeyinin “Onu bana vereceksin.” demesiyle korumak için
arkasına gizler kalemi: ”Hayır, onu ben buldum. O benim vincim.”
Bu söz üzerine Nazım Hikmet, savaş ilan eder kız kardeşine. Samiye Hanım o
günü, savaşın ne olduğunu, nasıl başladığını öğrendiği gün olarak anacaktır.
Nazım Hikmet, oyuncak yapmak konusunda oldukça başarılıdır. Kendi yaptığı
oyuncaklarla oynamıştır sürekli olarak. Şairin, hiç de bilinmeyen bu özelliğini şöyle
anlatır Samiye Yaltırım: ”Elleri çok hünerliydi. Kağıttan toplar, askerler, askeri
arabalar, gemiler yapardı. Bana da öğretmişti yapmasını.”
1915 yılında şair, Çanakkale Savaşı’nın etkisiyle kahramanlık şiirleri yazmakta
ve oyuncak olarak da kağıtlardan savaş araçları yapmaktadır. Ne gariptir ki, yıllar
sonra, 1933’de, bir sabah erkenden evine baskın düzenleyen polis kitapları ve
daktilosuyla birlikte şairi de alıp götürecektir…
O gün, Çanakkale Savaşı’nın yıldönümü olan 18 Mart’tır!..
Sunay Akın
-Arayış Dergisi, 2017, Haziran