“Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır.” diyen Nebati’den Ekonomi Bakanı olabiliyorsa “Benden de pekâlâ yazar olur.” dedim ve kolları sıvadım.
Aslen Urfa, ruhen İzmir, fikren Ütopyalı olan ve sert duygu geçişleri ile bilinen bir kardeşiniz olarak sevgili genel yayın yönetmenimizden gelen mesajın gazıyla; background’umun, şu yazı taslağını oluştururken önümde duran A4 kağıdı kadar temiz oluşuna hiç aldırmadan sizlere “Sevgili okurlarım!” diye hitap edebilmek hevesi ile karşınızdayım.
Köşe yazıma kısaca kendimi tanıtarak daha doğrusu tanımlayarak başladım. E ilerleyen dönemlerde beğenen olacak, takdir edenler olacak, eleştirenler olacak ”Yahu ne diyor bu adam?” diyenler olacak hatta küfredenler olacak. Bu sebeple seveceğiniz ya da küfredeceğiniz adam hakkında azda olsa fikir sahibi olabilmemiz adına kısa bir tanışma faslı olsun istedim.
Sevgili okurlarım! 🙂
Sıklıkla duyduğumuz cümlelerdendir:
“Gençler, geleceğinden endişeli.”
Herkes üzerine bir şeyler yazdı, çizdi, konuştu. Çoğunun da haklılık payı yadsınamaz bir gerçek.
Bugün Avrupa’ya sözde turistik gezi amacıyla giden lakin oturum alabilme uğruna aylardır uğraş veren bir arkadaş tarafından arandım. Sesi oldukça heyecanlıydı. Öyle ki “Kesin köşeyi döndü.” diye düşündürdü. Hal hatır sorduktan sonra benden bir isteği olduğunu dile getirdi. Öyle bir istek ki “Nasıl yani?” diyerek afallatan cinsten. Avukat olduğumdan mütevellit olsa gerek. Oturum için bir Avrupa ülkesinde iltica başvurusunda bulunmuş lakin hakkında siyasi bir dava yahut soruşturma dosyası olması gerekiyormuş. Bu sebeple kendisi birkaç twit atacak ve ben de bunu herhangi bir savcı ağabeyimiz ya da ablamız ile paylaşmak sureti ile(bildiğin muhbirlik) hakkında bir soruşturma dosyası açılmasını sağlayacakmışım. Cevabım ne mi oldu? “Laan bırak!”
Telefonu kapattıktan sonra uzunca bir süre arkadaşım ve onun durumunda olan yüzbinlerce hatta belki de milyonlarca genci bu düşüncelere iten sebepleri düşündüm. Evet. Benim de aklıma ilk ve en büyük müsebbibin mevcut iktidar olduğu geldi. Çoğunuz gibi.
Mevcut iktidarın baskıcı politikaları, ülkemize uygun olmayan bir yönetim biçimi, hukukun yapılan müdahaleler neticesinde ayaklar altına alınışı, eğitim sistemindeki çöküntüler, ekonomik buhranlar, zamlar, yolsuzluklar, hemen her konuda sergilenen rövanşist hatt kimi zaman faşist tavırlar ve saymakla bitmeyecek nedenler insanları haliyle usandırıyor ve karamsarlığa itiyor.
Öyleyse “AKP neden, umutsuzluk sonuçtur!” Diyebilir miyiz? Bence deriz. Yani demeliyiz. En azından yeltenmeliyiz.
Öyle olmasa hangi insan ülkesini bırakıp hiç bilmediği bir dilin konuşulduğu hemen her konuda adaptasyon sorunu yaşayacağı başka bir ülkeye gitmek için çeşitli yollara başvurur? Tabi ki istisnalar konumuzun dışında. Lakin bu ülkede geçim sıkıntısı çeken -uzun uzun betimlemeye gerek yok- kısaca mutsuz olan ve sığınmacı olmayı bir yaşama tutunma dalı olarak gören gençlerin sayısı oldukça fazla.
Peki mevcut iktidarın değişmesi bütün sorunları bitirecek mi? Yeni iktidar, 10 Ocak 1978’de Ecevit’in grup toplantısında da söylediği gibi adeta bir enkaz devralacak. “70’li yıllara mı gittin be adam” dediğinizi duyar gibiyim. Unutmuştuk, geçmişteki hatalardan ders almayan mevcut iktidar hatırlattı. Malum bizlere yeni bir şeymiş gibi gösterilen sözüm ona yeni ekonomik model 1967’de uygulanmaya başlanmıştı. (Bu konuya ayrıca değinirdim de… Neyse ki ekonomist değilim.)
Devralınacak enkaz; güçlü bir hükümet, liyakat esaslı sağlam bir kadro, iyi ve haktan yana bir yönetim, doğru hamleler, biraz itina, biraz mesuliyet ve çokça inançla pekâlâ ayağa kaldırılabilir. Hep demiyorlar mı ülkenin kaderi siz gençlerin elinde diye?! O zaman pes edip ülkeden gitmeyi düşünmek yerine ülkemizi yeniden güzelleştirmek ve umudu yeşertmek adına var güçle savaşalım. Nasıl mı? Sandık! Evet sandık, verilecek savaş için eşsiz bir yerdir.
Adını anmışken Karaoğlan’ın çok sevdiğim o efsane sözünü hatırlatmadan edemeyeceğim. “Herkes baskıya boyun eğseydi; insanlık hâlâ dünyanın düz olduğunu sanıyor olurdu!”
Öyleyse karamsarlığı bir kenara bırakıp ümitvar olalım. Olamıyor muyuz? Gerekiyorsa hepimiz birden göğe bakalım. Belki hepimiz birden sevinebiliriz. Olur mu olur…
Bu yazdıklarıma ben inanıyor muyum? Evet.
Böyle bir umut gerçekten var mı? Evet.
Çok mu ütopik oldu? E söylemiştim…
Yarım kaldı gibi mi duruyor? Acele yok! Heyecanımız yüksek, vaktimiz bol.