Nebil Özgentürk
Nazım Hikmet ve Sinema
04 Mayıs 2022 20:52
İsmail Cem’in ablası, ustalar ustası karikatürist Ali Ulvi’nin eşi, benim canım
arkadaşlarımdan Melda’yla Tarık’ın annesi, kızları Yaz’ın da babaannesiydi
Alev Ersoy.
Ama tabii ki İhsan İpekçi’nin kızı.
Ülkemizin ilk sinemacılarından biriydi İhsan İpekçi. Ve Nazım’a, hapishane
öncesi, sırası ve sonrasında dostluk ve dayanışma gösteren, onunla köklü sağlam
bir arkadaşlık kuran, arkadaşlıktan öte senaryo yazmasını da teşvik eden “İpek
Film ”in kurucusu, Melek ve Emek sinemalarının sahibiydi.
1999 yılıydı. Nazım belgeselimize dair bir çift söz alabilir miyim diye Alev
ablanın evindeydim. Babası İhsan İpekçi, kızına acaba Nazım’la ilgili bir hatıra
anlatmış mıdır vs.
Evet… Nazım’la İhsan İpekçi’nin yan yana fotoğrafı da duvarda asılıydı işte.
Ama o da ne! Ben bu fotoğrafın yarısını on yıllardır görüyordum!
“Meğer, yanında İhsan Bey de varmış ha!” dedim kendi kendime.
Ağzında puro, başında Borsalino şapka, ak renkli pardösü ve bıçkın delikanlı
ifadeyle bakan Nazım… Çok bilinen bir portreydi ama hep bir başınaydı.
Nasıldır, nedendir, ama İhsan Bey orijinal fotoğraftan atılıvermiş, yok sayılmıştı
adeta yıllar yılı.
Bu ülkede sürprizlere şaşırmak mümkün değil tabii!
Sahiden de büyük arkadaşlıkmış onlarınki .. İpekçi ailesinin bir ferdi gibiymiş
Nazım.14 yıla varan mapushane macerasına, yargısız infaz(!) zulmüne
uğramadan önce İpek Film bürosunun daimi elemanıymış. Alev abla da liseye
gidermiş o sıralar, Nazım amcasını bol bol görür, nasihat dinlermiş.. Hatta
şiirlerini gösterirmiş Nazım’a. Hatta, “Yeşil bir ada var orada/sükun var, saadet
var orada/babasını tanımayan yok/koyunlarda çoban, insanlarda baş yok
orada/lafın kısası insan var orda!” diye başlayıp biten Alev İpekçi şiirini gören
Nazım, “ Kız sen ne kadar da güzel şiir yazarmışsın böyle.Bu şiiri ben yazsam
asarlardı beni.” diye şaka dahi yapmış!
**
Neyse… Nazım, cezaevine girince ender dostluklardan birini de yine İhsan Bey
göstermiş. Maddi manevi her türlü destek, Nazım’ın tablolarını paraya
çevirmek, cezaevinde dokunan kumaşları, kilimleri Kapalıçarşı’da satıp Nazım
ve arkadaşlarına vermek… Kelimenin tam anlamıyla ürkek olmayan, yürekli bir
arkadaş.
Peki Nazım’ın sinema macerasında, senaryolarında neler olup bitmiş?
Türkiye’de sinemanın emekleme dönemi.. Sansür zirvede. Nazım da ilk
gençliğinde bu yana tehlikeli(!) zaten.
O da ayrı bir film konusu.
Fakat bazen gizli, bazen açıktan tüm gün İpek Film’de. Müstear isimle
senaryolar yazıyor. Mümtaz Osman adıyla.
Barbaros Hayrettin Paşa, Lale Devri, Bataklı Damın Kızı, Karım Beni Aldatırsa,
Söz Bir Allah Bir, Cici Berber, Şehvet Kurbanı, Milyon Avcıları filmlerinin
senaryoları Nazım Hikmet’indir. Kanlı Nigar’ın ilk versiyon filminin yönetmeni
de senaristi de Nazım.
Hemen heyecana kapılmayın. Ticari ağırlıklı ama Nazım imzalı olduğu için
büyük anlamı bulunan bu filmlerin çoğunu izleme şansınız yok. Çünkü,
filmlerin saklandığı, korunduğu(!) depoda 50’lerde bir yangın çıkar, kül olup
uçuverir bu çok özel ve anlamlı filmler.
Tüm bu filmlerin senaryoları Nazım’dan çıkma ama dikkatinizi çekerim,
filmlerin ayrıntılarında dolaştıkça ortaya öyle bir Nazım sineması çıkıyor ki! Hiç
de dizelerindeki toplumcu ya da muhalif bir tavır ya da yüzyıllara kalabilecek
bir eser göremiyoruz tabii. Ama Nazım mecburdur, iş ekmek sorundur o
yıllarda. Hürriyetin temel sorun olduğu gibi. Nasıl ki Kemal Tahir, Mayk
Hammer’ları yazmış, nasıl ki Orhan Kemal, yüzlerce Yeşilçam filmine müstear
isimle katkıda bulunmuş, dönemin pek çok düşünce insanının temel sorunu bu.
**
1930’ların Milyon Avcıları filminde, Nazım şöyle bir söz yazar filmde geçen
şarkıya: ”güle âşık bülbül gibiyim, aşığım bülbül gibiyim.”
”Söz Bir Allah Bir ”deki bir şarkı sözü ise şöyledir. Şarkıyı, filmin de oyuncusu
Semiha Berksoy okumaktadır.
”Ben bir feministim/ Erkekler mi çocuk doğuracaklar, kalbime doğdunuz siz
çoban yıldızı gibi…”
Kimi filmlerde kullanılan şarkı sözleri bir yana filmlerin konuları da başlı başına
bir araştırma konusudur ve Yeşilçam melodramlarının habercisi misalidir.
”Şehvet Kurbanı”, banka mutemedini soyan fettan bir bar kadınının
kurnazlıklarını, kaçışını ve pişmanlığını anlatır!
”Bataklı Damın Kızı Aysel” öyküsünde, yani Nazım’ın kaleminden çıkan
satırlarda ise özet şudur:
Bataklı damın genç ve güzel kızı Aysel (Cahide Sonku), kasabada
Satılmışzade’nin evinde çalışırken ondan hamile kalır.
Aysel, nafaka almak için dava açar, Satılmışzade tecavüzü reddeder, olaylar
böyle sürüp gider.
Yine Nazım senaryolu Lale Devri, başlı başına fantastik sinema tarihine geçecek
cinsten. Hikâye bu ya…
Osmanlı’nın “Lale Devri”nde, Hindistan’dan İstanbul’a gelen bir büyücü
beraberinde sihirli bir lale getirir… Derler ki; bu laleye kim sahip olursa her yıl
on yaş gençleşir! Hastalık hastası bir paşa da bu laleyi elde edebilmek için küp
küp altın vermekten kaçınmaz ve lalesine kavuşur. Ama lalenin bir özelliği
vardır, lale kaybolursa, son sahibi ölecektir.
Ve lale ne yazık ki kaybolur. Bizim hasta paşayı bir telaş alır.
Ama nafile! Paşa ölmez.
Filmin yani senaryonun sonunda lalenin ne kadar harcı âlem bir lale olduğu,
malum büyücünün de hem Hint fakiri hem de Hint kurnazı olduğu ortaya çıkar…
İşin hülasası, tüm bu uğraşları sırasında belli ki Nazım, biraz da dalgasını
geçmiş, dostu sırdaşı en yakın arkadaşı, sinemacılar kralı, prodüktörlerin
prodüktörü İhsan İpekçi’yi de kırmak istememiş ve senaryolar üretmiş arka
arkaya.
Bu arada ekmek teknesine de katkı sağlamış.
Ve belli ki tüm bu siyah beyaz zamanlarda Nazım’ın karabasana dönüşen
hayatında müthiş hafifleme olmuş.
Ve belli ki hiç kimse onun kadar eğlenmemiş!
Ve her şey o kadar hoş gelip geçmiş ki… Sinema zaten bir şenliktir.
O şenlikte keyifle yer almış Ozan’ımız, Nazım’ımız…
O halde, Yaşasın Mümtaz Osman!
Yaşasın Sinema!
Nazım Hikmet ölümsüzdür. Şiirleriyle, isyanlarıyla, memleket sevgisiyle,
destanlarıyla, oyunlarıyla ve sinemasıyla.
Arayış Dergisi, 2017 | Haziran