Bizimle iletişime geçin

Musa Eroğlu

Türkü ve Algı

11 Mart 2022 19:20

Önemli bir etik ihlali yapıyor durumuna düşmemek için, öncelikle şunu belirterek
başlamalıyım: Yazının başlığı, türkünün akademik boyutuna kafa yorup mesai harcayan
Mehmet Çevik’in kitabından ödünç alınmıştır. Bu ödünçleme ise aslında iki motivasyona
dayanıyor. Bunlardan birincisi, sevgili Mehmet’in ön sözündeki teşekkürle de ifade ettiği
üzere, kitabın ortaya çıkmasındaki mütevazı katkılarımın verdiği cesaret; ikincisi ise,
gerçekten istifade ettiğim bir kaynak olması bakımından çalışmaya verdiğim kıymettir.
Şiirsel formu ve müzikal yapısı nedeniyle türkü, sözlü gelenek ürünlerimizin en
eskilerinden birini oluşturur. Böylesine uzun bir geçmişten günümüze uzanan ve bugün de
canlılığını koruyan bir kültür ögesi için değişim elbette kaçınılmazdır. Bu çerçevede, yakın
tarihe bile bakılsa, türkülerin söz dağarcığı, edebî yapısı, formu, üslubu, melodik özellikleri ve
icrasında meydana gelen değişimler rahatlıkla görülebilir. Ancak türküyle ilgili, genellikle
dikkatlerden kaçmış önemli değişimlerden biri de türkü algısında yaşanan değişimlerdir. İşte,
“Türkü Kültüründe Değişim Süreci” alt başlığını taşıyan Türkü ve Algı adlı kitapta, tam da bu
konu, özellikle eğitimli ve kentli çevrelerin türkü algısında meydana gelen değişimler belirli
evrelere ayrılarak irdelenmektedir. Bu çerçevede, türkü algısındaki değişimin dört evresi
saptanmış ki bunlar; Keşif Evresi (1868-1922), Romantik-Politik Evre (1922-1952), Egzotik
Evre (1952-1990) ve Popüler Evre (1990 Sonrası) şeklinde adlandırılmıştır. Türküyle ilgili
farklı algılama şekillerinin geliştirilmesinde ekonomiden politikaya, göçten medyaya, popüler
Batı müziğinden arabesk ve özgün müziğe kadar geniş bir etki yelpazesinin varlığı da göz
önünde bulundurulduğunda, bu kitapta konuya daha çok sosyolojik açıdan yaklaşıldığı
rahatlıkla görülecektir. Meraklısı elbette bu kaynağa başvurabilir; ancak ben “Türkü ve Algı”
konusunu tamamen farklı bir perspektiften ele almak ve açıkçası işin biraz da felsefi boyutunu
sorgulamak istiyorum.
Bir bütün olarak türkü kavramının nasıl algılandığı elbette önemli. Ancak bu
çerçevede, spesifik olarak ele alınması gereken bir konu daha var. “Türkü söylemek” deyince
ne algılıyoruz, “Türkü dinlemek” deyince ne algılıyoruz? Bu soruları cevaplamaya çalışırken
tabii ki bunları tamamlayıcı bir tutumla “Ne algılamalıyız?” sorusunun cevabını da aramak
gerekecektir. Daha önce de yazılı ya da sözlü birçok platformda ifade ettiğim görüşlerimden
hareketle aramaya çalışalım bu soruların cevaplarını.(Dr. Mehmet Çevik, Türkü ve Algı/Türkü Kültüründe Değişim Süreci, Ürün Yayınları, Ankara 2013.)


“Kim türkü söyler?” sorusuyla başlayabiliriz bu sorgulamaya. Örneğin caz, rock, pop,
klâsik müzik, arya gibi Batı kökenli müzikleri, bizim toplumumuzun her bireyi söyler mi?
Böyle bir potansiyel var mı? Dahası, klâsik Türk müziği dediğimiz ve aslında Divan
edebiyatının müzikal uzantısı olan Osmanlı müziğini, hatta Türk tasavvuf müziğini söyler mi
toplumumuzun her bireyi? Söyler mi derken, bu müzik türlerinde kayda değer bir repertuvara
sahip olmaktan söz etmiyorum; numunelik de olsa bir iki tane var mıdır insanımızın
belleğinde? Elbette yoktur. Tüm bu müzik türlerinden keşke bir iki parça bile olsa, bilebilse
insanımız. Hiçbir kaybımız olmaz, aksine müzikal ve kültürel anlamda daha da zenginleşiriz.
Ancak belleğinde, tamamıyla olmasa da en azından kendi kendine mırıldanacak ya da
söyleyen birine eşlik edebilecek kadar bir türkü bile bilmeyen bir bireyimiz var mıdır? Varsa
ne kadardır bu kişilerin sayısı? Ayrıca, hadi sayıyı önemsemeyelim, varsa böyle birileri, ne
kadar bizim insanımızdır? Küçümsemek ya da değersizleştirmek için değil, sadece
sorgulamak ve anlamak için soruyorum bu soruyu. Benim kanaatimce, son dönemlerde
belediyelerin yardım kuponu verdiği gibi vatandaşlık verilen mültecileri bir kenara bırakırsak,
cebinde Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan hiç kimseyi oturtamayız böyle bir çerçeveye.
Yani bizde herkes aşinadır türküye. Bu, türkünün tarihsel derinliğinden ve kültürel öneminden
kaynaklanır daha çok; ama biraz da popüler boyutuna bağlanabilir. Nitekim günümüzde en
seçkin salonlarda, en seçkin müziklerle başlayan, ancak -aslında örneğin Seyit Çevik’in
yorumuyla muazzam bir türkü olarak bildiğimiz- Ankara’nın Bağları ile noktalanmayan kaç
düğün vardır ki? En azından buralardan bilir herkes türküyü. Çünkü aslında türkü, bu
toplumun ortak paydalarından biridir. Bu tanımlama, her ne kadar kulağa çok hoş gelse de,
bazen de çok ciddi sıkıntıların önünü açabilir niteliğe sahip. Türkü ortak payda olunca ve
herkes iyi kötü türkü kültürüne aşina olunca, müzisyenliğin de en kolay ve maalesef çoğu
zaman en ucuzu da türkü sanatçılığı ya da amiyane tabirle söylersek türkücülük oluyor. Türkü
sanatçılığına soyunan kişi için hem kültür, hem malzeme hem de kitle hazır bir hâlde
bekliyor. Al, istediğin gibi, tepe tepe kullan…
Divan şairlerinden Şeyh Galip’in Hüsn ü Aşk adında meşhur bir mesnevisi var. Bu
mesnevide Şeyh Galip, eserini yazarken Mevlana’nın mesnevisinden esinlendiğini söyler ve
Mevlana’nın mesnevisi artık kamu malı hükmünde sayılabileceği için bu esinlenmenin gayet
normal olduğunu ifade eder. Şöyle der Şeyh Galip:

“Esrarını Mesnevi’den aldım
Çaldımsa da mîrî malı çaldım”


Günümüzde, türkü sanatçılarının tamamına yakını, bırakalım Şeyh Galip’i ve bu
beyitini, çoğu ismen duymuş olmak dışında Mevlana’dan bile haberdar olmasa da tam olarak
bu beyitte ortaya konan felsefenin paranoyası içinde. Yani bunların her biri, birer Şeyh Galip
olsa diyeceğim hiçbir şey olmaz elbette. Ancak öyle olmadıklarını, ömrünün yarım asırdan
fazlasını “piyasa”da geçirmiş bir sanatçı olarak çok net bir şekilde biliyorum. Maalesef
biliyorum. Böyle olmakla birlikte türkücüler için türkü, mîrî malıdır. Yani kamu malıdır,
herkese aittir. En kolay ulaşılan, kitlede karşılık bulması görece daha garanti olan bir
müziktir. O nedenle de tereddüt edilmeksizin hoyratça “kullanılır”.
Ne kadar doğrudur bu tutum? Evet, aslında herkes türkü söylemeli, söyleyebilmeli.
Ancak küçük harflerle, kendisi için, dar bir çevre içinde söylemeli. Ama herkes, bir sanatçı
kimliğiyle ortaya çıkıp türkü söylüyorum diye kültürü katletmemeli. Çünkü böyle yaparak
önce türküye zarar veriyor, sonra da kendini heba ediyor birçoğu. Komik bir duruma düşüyor.
Ancak bu komiklik, sorumlu bir kültür adamı gözüyle baktığınızda trajikomik bir hâl alıyor.
Yazık yani…
Peki biz ya da birileri ambargo mu koyacak türkü söylemek isteyen sanatçılara.
Elbette hayır! Biz insanlar olarak doğanın bir parçasıyız. Bu nedenle doğanın tüm kanunları
bizim için de işliyor. Her ne kadar zaman zaman karşı durmaya çalışsak da sonuçta devirir
geçer insanı doğa. Güçlünün ayakta kalacağı ve zayıf olanın elenip kaybolacağı şeklinde bir
kanun var doğada. İşte bu kanun, türkü sanatçısı olma iddiasıyla ortaya çıkan donanımsız,
niteliksiz kişileri de eleyip tarihten silecektir. Siliyor da… Ama bu da üzücü bir durum. Ne
yapmalı türkü sanatçısı olma iddiasını taşıyan kişi? En geniş çerçeveyi söylersek donanımlı
olmalı. Peki nasıl bir donanım? Donanım dediğimiz şey için, önce içinde yaşadığınız topluma
kafa yoracaksınız. Hem de gidip yerinde yapacaksınız bunu. Sonra yeterince edebiyat, tarih,
felsefe, sosyoloji bileceksiniz. Teorisinden bahsetmiyorum bunların; o akademisyenlerin işi.
Ama sizin de bilmeniz gereken noktaları var tabii ki. Tüm bunlarla birlikte, adam gibi de
müzik bileceksiniz; ama müziğin hem teorisine hem de pratiğine hâkim olacaksınız. İşte
donanım böyle olabilir.
Türkü söylemenin yanı sıra bir taraftan da türkü dinlemeye gelelim… Kim türkü
dinler? Türkü, yakın zamanlara kadar köylünün müziği şeklinde algılanıyordu. Türkünün
temel enstrümanı olan bağlama da, özellikle kent kültüründe köylülüğün, taşralılığın,
gelişmemişliğin, cahilliğin göstergesi gibi algılanıyordu. Ancak zamanla değişti bu algı.
Kolay olmadı elbette, ama değişti. Bunda birçok dinamik etkili oldu. Ancak bu birçok
dinamik için hem bir itici güç hem de bir sonuç hükmünde olan asıl dinamik ise türkünün
zenginleşmesiydi. Türkü zenginleştikçe dinleyici profili de zenginleşti. Bugün 1975 model bir
Anadol’a binen adam türkü dinleyebiliyor. Aynı türküyü, yanınızdan geçen son model bir
jipten de duyabiliyorsunuz. Ama bu sadece ekonomik güçle ilgili bir durum değil. Türkü
sınıfsal olarak yukarılara ulaştı. Bugün bir üniversite profesörü rahatlıkla türkü dinleyebiliyor.
En sosyetik mekânlarda türkü çalınabiliyor. Doğrusu bu çünkü. Türkü bizim müziğimiz,
bizim kimliğimiz… Bu ülkede yaşayan her insan bugün rahatlıkla, keyifle, onurla türkü
dinleyebiliyor artık. Bu hiç yadırganmıyor, yadırganacak bir şey de yok zaten…
Türkünün, dinleyici profili açısından daha geniş kitlelere ulaşmasını, bu toplumun
mensubu her birey tarafından tercih edilmesini isterim elbette. Ancak türkü dinleme
konusunda da kesinlikle seçici olmak gerektiğine inanıyorum. Açıkçası, toplum da öyle
yapıyor zaten. Şöyle önemli bir realite var ki bu toplumu yabana atamazsınız,
küçümseyemezsiniz. Çünkü bu toplum, öyle herkesin her söylediği türküyü dinlemez. Bazen
şöyle bir kulak verir gibi olur, bakar ki içi boş; çekiverir kulağını. İki gecede star yapılan
adamlar, iki gün televizyonda gözükmeyince üçüncü gün tanınmaz olur. Adı bile hatırlanmaz.
Peşinden gitmez kimse. Çünkü türkü söylemek, sadece solistlik yapmak değildir. Hep
söylüyorum, sahneye çıkıp ya da stüdyoya girip türkü okumak, yani solistlik yapmak, bu işin
en son aşamasıdır. Ama birçok arkadaş bunu başlangıç sanıyor. Maalesef böyle bir algı var
bizde. O yüzden de hiçbir şeyi tam olarak anlamadan türkü söylemeye kalkıyorlar. Yine hep
söylediğim bir söz var. Ben söylediğim için değil, ama gerçekten altı çizilmesi gereken
önemli bir cümle. Şunu söylüyorum: Türküyü anlamadan dinleyenler affedilebilir belki,
ama anlamadan söyleyenlerin affedilmesi mümkün değildir. Çünkü anlamadığınız bir şeyi
anlatamazsınız. Anlattığınızı düşünseniz de yanılırsınız. Çünkü yanlış bir şeyler
anlatıyorsunuzdur. O yüzden, tekrar ediyorum, herkes türkü söylememeli. Çünkü bu iş, daha
önce de söylediğim gibi, geniş bir birikim ve sağlam bir donanım ister.
Türkü bir taraftan psikolojik, sosyolojik ve estetik bir ifade biçimiyken diğer taraftan
da ortak değer üretme ve üretilen ortak değerleri yansıtma bağlamında toplumu oluşturan
bireylerin birbirlerini tanıma, anlama ve böylece bütünleşmesini sağlama aracıdır. Bu nedenle
dinleyici, türküden bir şeyler bekler; türküde kendini bulmak ister. Hakkı da vardır buna.
Ancak enteresan bir şekilde, bizde türkücü daha çok beklenti içinde türkü konusunda. Adeta
türküden medet umuyor. Nedir o umduğu şey? Çok basit: Şöhret ve para! Yani toplumla,
kültürle, sanatla, türküyle ilgili bir meselesi yok. Türküyü bir araç olarak görüyor. Oysa
türkücünün, türküden medet umması kesinlikle doğru değil. Türkücü dediğin adam, “Ben
türküye ne katabilirim, türkü aracılığıyla bu kültüre nasıl hizmette bulunabilirim?”
diye
düşünmeli. Ama kaç kişidir böyle düşünen? Türkü piyasasında, isim isim sayabileceğim kadar
az olduğuna eminim.


Bizim kuşağın belli başlı isimleri büyük emek verdi ve türkünün önemli bir yere
gelmesine çok değerli katkılar sundu. Biz bu toplumun türkü kültürünü geliştirmenin,
genişletmenin uğraşını verdik. Bu bayrağı sağlam birilerinin devralacağından hiç şüphem yok.
Ama maalesef çoğunluk böyle değil. Türkü piyasasının durumu pek de iç açıcı değil aslında.
Çünkü, bunun da altının çizilmesi iyi olur bence, bugün birçok türkücünün asıl derdi şu:
Asılmadan Pir Sultan olmak istiyorlar! Böyle olmaz ki… Yahu bedelini ödemeden
bakkaldan bir sakız bile alamazsınız. Bedel ödemek lazım. Bu bedelin adı da “emek”tir. Ama
doğru yolda harcanmış emek. O yol ise, bu türkülerin ait olduğu kültürdür. Kültüre mesai
harcamadan, emek vermeden türküyü bir yere taşıyamazsınız. Türküyü bir yere taşımadan da,
türkü söyleyen biri olarak siz bir yere gelemezsiniz. İşte maalesef türkü piyasasının bugünkü
genel durumu bu… Ben kendimi hep “kültür taşıyıcısı” olarak tanımlıyorum ya, taşımacılık
yapan kamyoncular üzerinden bir örnekle bitirelim bu konuyu. Ama önce şunu belirtmeliyim,
burada kamyoncuların yanlış anlayıp alınacağı bir şey yok. Sözüm onlara değil. İşini yapan,
ama adam gibi yapan herkese saygı duyarım ben; işi ne olursa olsun… Kamyonculuk da
saygın bir iştir tabii ki. Ama maalesef kasasında yükü, deposunda mazotu olmayan bir sürü
kamyoncu var bugün türkü piyasasında…
Genel tablo bu, ama her şeye rağmen karamsarlığa yer yok bizim felsefemizde. Bu
toplumda, türkünün ve türkü dinleyicisinin sağlam bir damarı vardır. Bu damarın içinde
dolaşan kanın temel bileşenlerinden ikisi hoşgörü ve sabırdır. İşte bu hoşgörü ve sabır, türkü
sanatçısı olma iddiasıyla ortalığa çıkanları da zamanla hizaya getirecektir. Dileğim, toplumun
her bireyi için istediğim gibi, türkü sanatçılarının da gerçekten duyarlı, birikimli ve donanımlı
kişiler olabilmeleri. Aksi takdirde, günlük ya da dönemlik bir popülerliğe ulaşabilirler belki
ama yarına kalmaları ve toplumda gerçek bir karşılığa sahip olmaları mümkün olmayacaktır.
Çünkü toplum, türkü dinlemekten de türkü söylemekten de ne algıladığının farkında. Bu
algıyı, profesyonel olarak türkü söyleyen kişilerin de bir an önce keşfetmesi çok yerinde
olacaktır.

Musa Eroğlu

-Arayış Dergisi, 2017, Mayıs

Yorum Yapın
Devamını Oku
Siyaset4 hafta önce

Erdoğan A takımını değiştirecek: AKP’de kritik gün salı!

Yerel4 hafta önce

İEF’te 30 Ağustos coşkusu Mert Demir’le yaşandı

Gündem4 hafta önce

CHP’li Özel: Kentsel dönüşüm için uyarı düdüğü çalacağız

Gündem4 hafta önce

AKP’li Özlem Zengin’den ‘Dilruba’ açıklaması: ‘Üzgünüm’ demesini beklerdim’

Gündem4 hafta önce

AKP’li Ömer Çelik’ten, Özgür Özel’e ‘Dilruba Kayserilioğlu’ tepkisi: ‘Protokolde ağırlanması kabul edilemez’

Siyaset4 hafta önce

CHP’de Tüzük Kurultayı Öncesi ‘Birlik’ ve ‘İktidar’ Vurgusu

Siyaset4 hafta önce

CHP’ye ‘elitist’ diyen Erdoğan, koruma ordusuna 2,4 milyar harcıyor

Siyaset1 ay önce

‘Züppe’ İfadesi İçin Emsal Karar: Hakaret Sayılmıyor

Gündem1 ay önce

FETÖ’nün Kilit İsimlerine Yönelik Operasyon: 3 Şüpheli Yakalandı

Gündem1 ay önce

Ali Yerlikaya: İstanbul’da 2 ayrı organize suç örgütü üyesi 11 şüpheli tutuklandı

Siyaset1 ay önce

CHP’li Gürer: Ürün hasadından önce önlem alınmalıdır

Sağlık1 ay önce

İstanbul Havalimanı’nda M Çiçeği Alarmı: 11 Afrika Ülkesi Takip Altında

Ekonomi1 ay önce

Dolar/TL’de Yeni Bir Eşik Aşıldı: Tarihi Rekor Yenilendi!

Siyaset1 ay önce

TCDD’de hizmet alımı yoluyla çalışana kadro yok

Kültür-Sanat1 ay önce

Melisa Sözen’den Hedef Gösterilmesine Sert Tepki: “Linç Kültürünün Bir Parçası Olmayın”

Siyaset1 ay önce

Ekrem İmamoğlu: “Kemal Bey ile Sorunum Olabilir mi?”

Sağlık1 ay önce

Son Dakika: Ankara’da Maymun Çiçeği Karantinası İddiaları

Türkiye1 ay önce

Milli Savunma Bakanlığı’ndan Önemli Açıklamalar

Gündem1 ay önce

Narkoçelik-33 Operasyonlarında Büyük Başarı: 1,5 Ton Uyuşturucu Ele Geçirildi

Siyaset1 ay önce

Pazarcı esnafı: İki karpuz satıp bir litre mazot alıyorum

Siyaset2 yıl önce

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ndan yeni video

Türkiye2 yıl önce

Son Dakika: Yargıtay’dan Canan Kaftancıoğlu kararı

Ekonomi2 yıl önce

Darphane, 2 TL’lik madeni para basmak için hazırlık yapıyor

Siyaset10 ay önce

Rahmi Koç uçağını satışa çıkardı

Gündem2 yıl önce

Konya Teknokent’te Metaverse Buluşması

Gündem2 yıl önce

Bülent Ecevit ve Arayış

Gündem3 yıl önce

Arayış, yandaşların “100 bin TL’lik otel” haberini boşa çıkardı: ‘O paraya oda yok’

Gündem3 yıl önce

“AKP neden, umutsuzluk sonuçtur!”

Gündem3 yıl önce

Akıllara durgunluk veren kaza!

Gündem2 yıl önce

Canan Kaftancıoğlu cezaevine girecek mi?

Magazin3 yıl önce

Şafak Mahmutyazıcıoğlu cinayetine ilişkin yeni ayrıntılar

Magazin2 yıl önce

Aynur Aydın'dan 'sevgiliye çıplak fotoğraf' yorumu

Gündem2 yıl önce

İmamoğlu Ne Yapıyor?

Siyaset2 yıl önce

Ümit Özdağ’ı üzecek açıklama CHP’li Gürsel Tekin’den geldi: “CHP tabanında iki isim var”

Magazin3 yıl önce

İlk kurşun masa altından gelmiş! İşte Şafak Mahmutyazıcıoğlu cinayetinin nedeni ve detayları

Gündem2 yıl önce

Gülşen’in ev hapsi sona erdi

Eğitim3 yıl önce

ÖĞRETMEN ATAMA SONUÇLARI AÇIKLANDI! 2022 Sözleşmeli öğretmenlik tercih sonuçları sorgulama ve taban puanları

Siyaset7 ay önce

İBB Kent Lokantaları ramazanda açık olacak mı?

Magazin3 yıl önce

Ece Erken ilk ne söyledi?

Eğitim3 yıl önce

Konya’da 30 üniversite öğrencisi zehirlenme şüphesiyle hastanelere kaldırıldı

Popüler